Düşük Dozlu Radyasyonun İnsan Sağlığına Etkileri

01 Nis 2009

20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazası Çernobil’in ardından radyasyon, toplumun gündeminde önemli bir tartışma konusu haline geldi. Bu kaza, kamuoyunun radyasyonla ilgili pek çok kavram ve bilgi ile tanışmasına vesile oldu. Çernobil faciasının insanlar üzerinde yarattığı kalıcı zararlı etkiler, birçokları tarafından temiz ve çevre dostu bir enerji türü olarak tanımlanan nükleer enerjiye karşı tepkilerin artmasına neden oldu.

Yüksek dozlu radyasyonun kansere yol açtığı uzun zamandır bilinen bir gerçektir. Türkiye’de de Çernobil’den yayılan radyasyon nedeniyle kanser vakalarında artış görülmüştür. Türk Tabipleri Birliği’nin 2007 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, Çernobil’den en ağır biçimde etkilenen Karadeniz Bölgesi’ndeki Hopa’da ölümlerin %47,9’u kansere bağlıdır.(1) Aslında insanoğlu doğal radyasyona sürekli maruz kalmaktadır. Bunun yanısıra, kullandığımız cep telefonları, televizyonlar gibi pekçok cihazın radyasyon yaydığı da bilinmektedir. Fakat günümüzde çevreye yayılan radyasyonun en önemli kaynağı nükleer santrallerdir. Nükleer santral kazalarından tümüyle kaçınabilmek mümkün değildir. Aralarında ABD, İngiltere, Japonya, Rusya’nın da yer aldığı çok sayıdaki ülkede, son 50 yıldır çok ciddi sonuçlara yol açan irili ufaklı onlarca nükleer kazanın ve radyasyon sızıntılarına yol açan yüzlerce olayın yaşandığı, bu kazalar nedeniyle santrallerde çalışan işçilerin, çevrede yaşayan çok sayıda insanın radyasyon nedeniyle ortaya çıkan hastalıklara yakalandığı söylenebilir.

Radyasyon, tiroid kanseri, lösemi (kan kanseri), akciğer ve kemik kanserleri gibi pek çok kanser türüne ve çocukluk çağı kanserlerine neden olur. Bunların yanında erkek ve kadında kısırlığa sebep olurken, hamile kadınlar için de önemli bir tehlike oluşturur. İlk aylarda yapılan düşüklerin, sakat doğumların ve doğuştan gelen hastalıkların en önemli sebeplerinden birisi radyasyondur.

Çevreye yayılan radyasyonun başlıca kaynağı olan nükleer reaktörlerin kaza olmadığı durumlarda dahi düşük miktarda radyasyon yaydığı araştırmalarla ispatlanmıştır. Bu araştırmalardan biri Almanya’da Dr Michaelis tarafından 20 nükleer reaktör bölgesinde gerçekleştirilmiştir.(2) Bu çalışmada, başlıca 20 nükleer tesisin civarında yaşayan çocuklarda görülen kanser eğilimi, eşleştirilen kontrol bölgeleriyle karşılaştırılmıştır. Çalışma Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki kanser eğilimi gösteren çocukların kayıtlarını temel almıştır ve 1980’den 1990’a kadar geçen 10 yıl içerisinde henüz 15 yaş altındayken teşhis edilmiş 1,610 kanser vakasını içermektedir. Tüm vakalar için bağıl risk 0.97 ve bir nükleer santralin 15 km yarıçapı içerisindeki tüm bölgelerde ileri derece lösemi riski 1.06 olarak saptanmıştır. Özellikle 1970 den önce faaliyete geçmiş fabrikaların en az 5 km yakınında bulunan bölgelerde, beş yaş altı çocuklarda ileri derece lösemi ve lenf bezi kanserlerinde artan bir bağıl risk gözlenmiştir.

Bu konu ile ilgili bir diğer araştırma da ABD’de yapılmış ve sonuçlar yine nükleer reaktörlerin yaydığı radyasyonun insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini göstermiştir. 1987 ve 1998 yılları arasında, ABD’de 12 nükleer güç reaktörü devre dışı bırakılmıştır. Bunlardan biri olan Rancho Seco, yoğun bir yerleşim bölgesindedir. Reaktörün 1989’da kapatılmasının ardından, fetüs, bebek ve çocuklardaki kanser vakalarında ve ölümlerde kayda değer azalmalar saptanmıştır. Bu eğilim, fabrikanın 1974’de açılmasıyla birlikte bebeklerin sağlık durumlarında gözlenen kötüye gidişin tam tersidir. Özellikle fetüslerin ve yeni doğanların radyasyona karşı daha dayanıksız olduğu düşünüldüğünde bu veriler, nükleer salımlarla sağlık üzerindeki olumsuz etkiler arasında bir bağ olduğunu göstermektedir. Rancho Saco yakın çevreye düşük seviyede radyonüklid yaydığından, uzun süreli ve düşük dozlu radyasyona maruz kalmanın sağlık üzerindeki etkileri sorunu ortaya çıkmaktadır.(3)

10 yıl önce ABD’nin nükleer reaktörler bakımından en yoğun bölgesi olan Philadelphia’nın merkezinden kuzeydoğu yönünde 34 kilometre uzakta bulunan The Limerick işletmesinde yapılan bir çalışmada, profesyonel bir araştırma grubu olan Radyasyon ve Halk Sağlığı Projesi [The Radiation and Public Health Project, RPHP], nükleer reaktörlere yakın mesafede yaşayan insanların vücutlarındaki radyoaktivite seviyesini ölçen büyük çaplı bir programa başlamışlardır.(4) “The Tooth Fairy” projesi adındaki bu çalışma bebeklerin düşen dişlerini toplamak ve sadece nükleer silahlarda ve reaktörlerde ortaya çıkan bir kimyasal olan Strontium-90 yoğunluğunu ölçmek için tasarlanmıştır. Bu çalışma St. Louis’deki Washington Üniversitesi tarafından yürütülen ve atom bombası testinden arta kalan dişlerdeki Sr-90 seviyesini ölçen çalışmaya benzemektedir.

Radyasyon ve Halk Sağlığı Projesi 4,400’den fazla bebek dişini toplamış ve test etmiştir ve bulgularını dört tıbbi dergide yayımlamıştır. Dişlerin çoğu Limerick’i de kapsayan altı eyaletteki yedi nükleer işletmenin yakınındaki bölgelerden toplanmıştır. Pennsylvania sakinleri çalışmaya 150 diş bağışlamışlardır. Bugüne kadar Pennsylvania, diğer eyaletlere göre bebek dişlerinde en yüksek Sr-90 seviyesine sahip eyalet ve Limerick bölgesi de, diğer nükleer bölgeler arasında en yüksek Sr-90 seviyesine sahip bölge olmuştur.

Diğer önemli bulgular 1986-91’den 1992-96’ya kadar Limerick’e yakın Berks, Chester ve Montgomery’de yaşayan çocukların bebeklik dişlerindeki ortalama Sr-90 yoğunluğunda % 26.2 artış göstermektedir. Bebeklik dişlerinde Sr-90 artışı, eskiden beri faaliyette olan Limerick reaktörlerinin daha geniş çaplı kullanıldığı dönemlere ve çevresel radyasyonun daha yüksek yerel seviyelerde olduğu dönemlere denk düşmektedir. Ortalama Sr-90 seviyesi Limerick’e olan uzaklığa göre değişmektedir. Pottstown da yaşayan çocuklar bir gram kalsiyumda ortalama 5.70 picoküriye sahiptir. Üç yerleşimli bölgenin geri kalanında bu değerler 4.21 ve Philadelphia’da 3.27’dir.

Bunların yanısıra, çevresel radyasyon miktarını gözlemek için A.B.D Çevre Koruma Teşkilatı [The U.S. Environmental Protection Agency] tarafından yapılmış bir çalışmadan da bahsetmekte yarar var.(5) A.B.D Çevre Koruma Teşkilatı, ABD çevresindeki değişik merkezlerde hava, su, yağış ve sütteki radyoaktivite miktarını ölçmektedir. Limerick’e en yakın merkez yaklaşık 48 kilometre güneydoğuda bulunan Wilmington’dur (Delaware). Her ay toplam radyoaktivite brüt-beta cinsinden ölçülmektedir. Brüt-beta, beta parçaçıkları yayan tüm kimyasallara gönderme yapar.

90’lı yıllar boyunca, Wilmington’da brüt-betanın ortalama yoğunluğu bir litre yağış başına 2.11 pikoküriydi. Fakat 2000-2003 dönemi boyunca, bu ortalama 2.43 pikoküriye yükselmiştir. Yani, yağıştaki çevresel radyoaktivite, 1990’lardan 2000’lere %15.2 oranında artış göstermiştir ve faaliyette olan reaktörlerin ekstra radyoaktiviteye neden olduğu sorusu ortaya çıkmıştır.

Burada ele aldığımız bu dört araştırma, nükleer santrallerin radyasyon yayması için kazaların meydana gelmesine gerek olmadığını gösteriyor. Nükleer santraller çevrelerinde yaşayan halkın sağlığını büyük ölçüde tehdit etmektedir. Öyle ki, bir nükleer santral çalıştığında daha fazla çocuk ölmekte, kapandığında ise daha az çocuk ölmektedir.(6) Yine aynı şekilde, faal bir nükleer reaktör sağlıksız bir nesle, ölüm riski yüksek insan topluluklarına tekabül etmektedir.

Nükleer reaktörler yaydıkları kimyasallar ile vücudumuzun farklı bölgelerine saldırırken ve bizim hayatta kalma şansımızı azaltırken onları temiz ve çevre dostu olarak tanımlamak ne kadar doğrudur?

Nükleer enerji yandaşları bilimsel araştırmalara sırt çevirerek, çevreye yayılan bu radyasyonu bilmezlikten geliyorlar. Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları mevcut iken, insana düşmanca bir tavır sergileyen nükleer enerjiye evet demek sağlıklı bir karar olamaz. Bu konuda bilimin verilerine kulak vermeli ve nükleer reaktörlerin canlılar üzerindeki zararlı etkilerine karşı tavır almalıyız.

REFERANSLAR

(1) İstanbul Tabip Odası, 27 Şubat 2008. Türk tabipleri birliği nükleer santral istemiyor.

Web sitesi: http://www.istabip.org.tr/icerik/turk-tabipleri-birligi-nukleer-santral-istemiyor/

(2) Dr. Jörg Michaelis, 29 Ocak 1992. Incidence of childhood malignancies in the vicinity of West German nuclear power plants.

Web sitesi: http://www.springerlink.com/content/t6q1112m66p31304/

(3) Joseph J. Mangano, Radiation and Public Health Project, 786 Carroll Street, #9, Brooklyn, New York, Improvements in local infant health after nuclear power reactor closing. Environmental Epidemiology and Toxicology (2000) 2, 32-36.

Web sitesi: http://www.mindfully.org/Health/Nuclear-Reactor-Closing.htm

(4) Radiation and Public Health Project, 11 Nisan 2005. Limerick nuclear reactor emissions and the potential link to local cancer rates.

Web sitesi: http://www.radiation.org/press/limerick_0405.html

(5) The U.S Environmental Protection Agency.

Web sitesi: http://www.radiation.org/press/limerick_0405.html

(6) Joseph Mangano – Samuel S.Epstein, 15 Ocak 2006. Yeni nükleer reaktörler halkın sağlığını hiçe saymaktır.

Web sitesi: http://www.bgst.org/keab/eco20060115.asp


Radyasyonun İnsan Üzerindeki Etkileri

01 Nis 2009

Radyasyon bir çok insanın düşündüğü gibi 1900’lü yıllarda keşfedilmesi ile ortaya çıkan bir tehlike değildir. Tam aksine ilk çağlardan beri vardır. Ancak, teknolojinin ve sanayileşmenin gelişmesi, uranyum elementinin eldesi ve kullanılması ile radyasyonun etkileri giderek artmıştır Radyasyon üreten bir çok kaynak vardır. Bunlardan televizyon gibi elektronik cihazlar, X–ışını üreten tıbbi ve endüstriyel röntgen cihazları en sık karşılaşılanlardır. En önemli bir başka radyasyon kaynağı da nükleer reaksiyonlardır. Nükleer denemelerde (atom ve hidrojen bombaları) reaksiyon sonucu oluşan ürünler radyoaktif olduklarından reaksiyonlar dursa da radyasyon uzun zaman devam eder.

Diğer bir radyasyon kaynağı ise uzaydır. Güneş ve yıldızların enerjisi nükleer reaksiyonlardan kaynaklanır. Dünyamıza uzaydan ısı ve ışık ile birlikte nükleer radyasyon da gelir. Dünyaya gelen bu tür ışınlara kozmik radyasyon denir. Atmosferdeki ozon tabakası tarafından bu radyasyonun çoğu soğurulsa da az bir kısmı yeryüzüne ulaşır. Kısacası radyasyondan kaçınmak mümkün değildir. Alfa ve beta ışınları atomun çekirdeğinden kaynaklanan radyoaktif ışınlardır. Her iki ışın da belirli bir kütleye sahiptir. Alfa ve beta ışınları kütleleri ve elektriksel yüklerinden dolayı, X ve gama ışınlarına göre, maddelere daha az nüfuz ederler. Ancak, bu ışınların iyonlaştırıcı etkileri daha fazladır. Nötron ve proton ise kütleleri alfa ışınlarının dörtte biri kadar olan nükleer taneciklerdir. Çeşitli nükleer reaksiyonlar sırasında çekirdekten kopan nötron ve protonlar insan sağlığı için en tehlikeli radyasyonlardır. Özellikle nötron, elektrik yükü olmadığından çok büyük nüfuz etme özelliğine sahiptir. Buraya kadar kaynağını ve özelliğini anlattığımız radyoaktif ışınların insan vücuduna etkisi bu ışınların hareketleriyle ilgilidir.

Uzayda saniyede yaklaşık 300.000 km gibi çok yüksek hızlarla hareket eden bu ışınlar kolaylıkla insan vücuduna nüfuz edebilir ve vücudu oluşturan biyolojik hücrelere hasar verebilirler. Ayrıca, bu ışınların hücrelerin kimyasal yapılarını değiştirmeleri de mümkündür. Özellikle elektrik yüklü ışınlar saniyenin binde biri gibi çok kısa süre içinde hücre moleküllerini parçalayıp iyonlarına ayrıştırabilirler. Bununla birlikte, etrafta bulunan diğer hücreleri de fizyolojik görevlerini yapamaz duruma getirebilirler. Bütün bunların sonucunda radyasyona maruz kalan bir hücre ya ölür ya da işlevini yitirir. Aslında az sayıda hücrenin ölmesi önemli değildir. Çünkü, normal yaşamda yıpranan hücrelerin ölümü ve yerlerine yenilerin doğması doğaldır. Ancak, yüksek radyasyon sonucu çok sayıda hücrenin aniden ölmesi veya normal çalışmasının bozulması canlının sağlığını önemli ölçüde etkileyecek bir olaydır. Hayati önemi fazla olan dokularda (kemik iliği, dalak, kan ve üreme hücreleri) radyasyonun etkisi daha erken görülür. Çünkü, bu hücreler daha çabuk çoğaldığından bir hücredeki hasar, sakat doğan yeni hücrelerle çığ gibi büyür. Bu ise uzun bir zaman dilimi içerisinde her an bir tümör olarak sonuçlanabilir. Radyasyonun kanserojen etkisi bu şekilde ortaya çıkmaktadır. En büyük tehlike ise hücre çekirdeği içindeki DNA’ların bozulmasıdır. DNA’lardan oluşan kromozomların yapılarının değişmesi, taşıdığı sırların kaybolması ve yeni genetik yapılı hücreler haline dönüşmesi sonucunda ebeveyne benzemeyen yeni bir genotip ortaya çıkmaktadır.


Radyasyon Birimleri

01 Nis 2009

Aktivite Birimi

Özel Birim : Curie ( Ci )

SI Birimi : Becquerel ( Bq )

Curie: Saniyede 3.7x 1010 parçalanma veya bozunma gösteren maddenin aktivitesidir.

Bequerel: Saniyede 1 parçalanma yapan çekirdeğin aktivitesidir.

1 Ci = 3.7×1010 Bq

1 Bq = 2.7×10-11 Ci

Örnek: 50 Ci – Ir-192 = 50×3.7×1010 Bq = 1.85 TBq

Işınlama Birimi 

Özel Birim : Röntgen ( R )

SI Birimi : Coulomb/kg ( C/kg )

Röntgen: Normal hava şartlarında havanın 1 kg’ında 2.58×10-4 C’ luk elektrik yükü değerinde pozitif ve negatif iyonlar oluşturan x ve gama ışını miktarıdır.

1 R = 2.58×10-4 C / kg
1 C/kg = 3.88×103 R

Soğurulma Doz Birimi

Özel Birim : Rad

SI Birimi : Gray ( Gy )

Rad: Işınlanan maddenin 1 kg’ına 10-4 joule’lük enerji veren radyasyon miktarıdır. Soğurulan enerji parçacık veya foton olabilir. Gray : Işınlanan maddenin 1 kg’ına 1joule’lük enerji veren radyasyon miktarıdır.

1 Rad = 0.01 Gy

1 Gy = 100 Rad

Doz Eşdeğer Birimi

Özel Birim : Rem

SI Birimi: Sievert ( Sv )

Farklı tip radyasyonlardan soğurulan enerjiler eşit olsa bile biyolojik etkileri farklı olabilir.

Rem = Soğurulan Doz x Faktörler

Sievert: 1 Gray’lik x veya gamma ışını ile aynı biyolojik etkiyi meydana getiren radyasyon miktarıdır.

1 Rem = 10-2 Sv n 1Sv = 100 Rem = 1 J/kg

 


Radyasyonun Çeşitleri 2

01 Nis 2009

    RADYASYON ÇEŞİTLERİ

     

    Radyoaktif maddelerin atom çekirdeklerinden etrafa saçılan radyasyon çeşitleri aşağıdaki şemada gösterilmiştir. 

     

    radyasyon çeşitleri

    radyasyon çeşitleri

     Şema 2. Radyasyon Çeşitleri

     

    İYONLAŞTIRICI RADYASYONLAR

     

    Alfa Işınları

     

    Alfalar, iki proton ve iki nötrondan oluşan Helyum atomu çekirdekleri olup, temsili olarak 2He4 şeklinde gösterilmektedir. Alfa parçacıkları daha ziyade tabiatta oluşmuş ve atom ağırlıkları büyük olan polonyum, toryum, radyum, uranyum gibi tabii radyoaktif izotoplardan yayınlanır. Ayrıca suni (yapay) radyoaktif maddeler de alfa yayınlarlar.

     Büyük kütleleri nedeniyle çevrelerindeki maddeyi geçerken, çabucak soğurulduklarından fazla ilerleyemezler( Şekil 2). İnce bir kağıt, her çeşit giyecek ve  insanın derisi alfaları soğurmaya yeterlidir. Fakat yüksek iyonlaştırıcı olma özelliklerinden dolayı, bu ışınlar tehlikelidirler. Solunum ve sindirim sistemlerine herhangi bir yolla girdiklerinde zararlı etkileri çok büyük olur.

    Alfa saçan radyoaktif maddelere örnek olarak; Radyum (Ra-226), Radon (Rn-222), Plutonyum (Pu-238) gösterilebilir.  

     

    Beta Işınları

     

    Bir elementin çekirdeğindeki proton veya nötronların fazlalığından dolayı çekirdeğin yayınladığı yüksek enerjili elektronlardır. Beta ışınları da parçacık özelliği gösterirler. Bu ışınların yüksek enerjili  olanları bile birkaç mm kalınlığındaki metal levha ile durdurulabilir.

    Beta saçan radyoaktif maddelere örnek olarak; Potasyum (K-40), Stronsiyum (Sr-90), Karbon (C-14) gösterilebilir.

        

    Gama Işınları

     

    Gama ışınları, yüksek enerjili fotonlardan oluşan elektromagnetik dalgalar halinde yayıldıklarından giricilikleri daha fazladır. Elektrik olarak yüksüz ve kütleleri yoktur. Çekirdeğin yapısını değiştirmez, gama yayınlanması çoğunlukla alfa ve beta bozunmasından sonra olur. Örneğin havada birkaç yüz metre, kurşunda 8-10 cm gittikleri halde, yine de tümüyle soğurulamazlar.

    Gama saçan maddelere birkaç örnek, Sezyum (Cs-137), Kripton (Kr-88), Kobalt (Co-60) gösterilebilir.

     

     radyasyon-cesitleri-21 

    Şekil 2. Radyasyon türlerinin giricilik özellikleri

     

     

İÇME SULARINDA TOPLAM ALFA/BETA RADYOAKTİVİTESİNİN TAYİNİ

             Bilindiği gibi insanların en çok tükettikleri ve sağlık açısından büyük önem taşıyan tüketim maddesi sudur. Yeryüzündeki sular güneş enerjisi sayesinde sürekli bir döngü halindedir (Hidrolojik çevrim). İnsanlar gereksinimleri olan suyu bu döngüden alırlar ve kullandıktan sonra bu döngüye iade ederler. Bu süreç içerisinde sular fiziksel ve kimyasal kirliliğe maruz kalabilecekleri gibi geçtikleri veya bulundukları ortama bağlı olarak radyoaktif maddeler yönünden de kirletilebilirler. Özellikle yeraltı suları değişik jeolojik oluşumlarla temas halindedir. Bu oluşumların içeriğinde bulunan kimyasal bileşikler suda çözünme derecelerine göre yeraltı sularına az ya da çok oranda karışır. Yeraltındaki çeşitli özellikteki jeolojik oluşumlarda değişik oranlarda radyoaktif maddeler de bulunmaktadır. Bu maddeler magmatik oluşumlarda en fazladır. Ayrıca kil gibi tortul kütlelerde de radyoaktif maddelere rastlanmaktadır. Kum, çakıl, kumtaşı, çatlaklı kalker gibi tortul kütlelerde ise çok az miktarda radyoaktif madde bulunmaktadır. Yerkabuğu içindeki doğal radyoaktif maddelerin bulunduğu ortamlardan geçen veya bulunan sular radyoaktivite içerir. Yerkabuğu içindeki doğal radyoaktif maddeler; Uranyum (U-238), Toryum (Th-232), Aktinyum serisi radyonüklitler veya onların bozunma ürünlerinden oluşur. Uranyum 238’in bozunması sonucu ortaya çıkan alfa aktif maddelerden başlıcaları, Radon (Rn-222) ve Radyum (Ra-226) dır. İçme sularının bir kısmı çözünmüş madde olarak içerdikleri potasyumun miktarına bağlı olarak da beta aktiftirler. Potasyum içinde doğal olarak çok az bir bollukta (% 0.0118) Potasyum (K-40) bulunur. Ancak K-40’ın sulardaki beta aktivitesi düşük seviyededir.

             Çevre ve gıda örneklerinin radyoaktif kirlenmesine neden olabilen bu doğal radyoaktif maddelerin dışında, doğada varolmayan ancak atmosferde yapılan nükleer denemeler ve nükleer kazalar sonucu ortaya çıkan birçok radyonüklit Stronsiyum (Sr-90, Sr-89), Sezyum (Cs-137) vb. radyoaktif yağışlarla yeryüzüne inerek radyoaktif kirlenmeye sebep olur.

                İçme sularının güvenilir bir şekilde tüketilmesi için, fiziksel ve kimyasal parametrelerin yanı sıra toplam alfa ve toplam beta radyoaktif madde konsantrasyonlarının da izin verilen maksimum değerlerin altında olması gerekmektedir.       

    Dünya sağlık Teşkilatı (World Health Organization) ve T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından izin verilen maksimum toplam alfa ve toplam beta radyoaktivite değerleri aşağıda verilmiştir.

             Toplam alfa = 0.1 Bq/L

       Toplam beta = 1.0 Bq/L

Bu değerler; T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından 2001 yılında, ” İçilebilir Nitelikteki Suların İstihsali Ambalajlanması, Satışı ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik”  ile yayınlanmıştır.

     

    NİÇİN TOPLAM ALFA/BETA ?

     

    Radyoaktif kirlenmenin boyutunu tespit etmek için spesifik alfa ya da spesifik beta yayan radyoizotopların tayinleri birtakım radyokimyasal ayırma ve saflaştırma işlemleri gerektirdiğinden her bir radyoizotopun tayini oldukça zaman alıcı ve pahalıdır. Bu yüzden herhangi bir nükleer kaza esnasında öncelikle toplam alfa ve beta radyoaktiviteleri tayin edilerek limit değerlerin üzerinde bir aktivite saptanırsa ancak o zaman radyoaktif kirlilikten söz edilir ve her bir radyoizotopun kalitatif ve kantitatif olarak tayin edilmesi gerekir.   

     Türkiye Atom Enerjisi Kurumu-Ankara Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi Nükleer Kimya Bölümü Sayım Laboratuvarında; Türkiye’nin doğal radyasyon haritasının çıkartılması bağlamında her türlü çevre ve gıda örneğinde toplam alfa/beta radyoaktiviteleri tayinine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca içme suyu işletmecilerinin Sağlık Bakanlığı’ndan suların radyoaktivite yönünden içilebilir su olduğuna dair ruhsat alabilmeleri için gerekli toplam alfa/beta  radyoaktivite analizleri ücret karşılığı yapılmaktadır.

              Nükleer Sayım Laboratuvarı’nın ISO 17025 standardına göre akredite edilebilmesi için birçok ülkenin ortaklaşa yürüttüğü ve IAEA’nın desteklediği QA/QC   (Kalite Temin/Kalite Kontrol)  projesine dahil olunmuş ve bu proje kapsamında laboratuvar yabancı uzmanlar tarafından iki ayrı denetimden geçmiştir. Bu denetimler sonucu yapılan çalışmaların ISO 17025 standardına uygun olduğu denetçiler tarafından rapor edilmiştir.

     

     

    HAZIRLAYANLAR

     

    Şenay TÜLÜMEN              Sultan AKÇAY                  Simay OYMAK

    Kimya Yük. Müh.                       Yük. Kimyager                          Kimya Yük. Müh.

    TAEK-ANAEM                         TAEK-ANAEM                         TAEK-ANAEM

     

 REFERANSLAR

  •  
    1. Measurement of Radionuclides In Food and The Environment, Technical Reports Series No.295, IAEA, Vienna, 1989
    2. Radiochemistry, C.Keller, Ellis Horwood Limited, 1988
    3. Hidrolojide İzotoplar ve Nükleer Teknikler, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Adana, 9-14 Kasım 1987
    4. İçilebilir Nitelikteki Suların İstihsali Ambalajlanması, Satışı ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik, T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara, 2001
    5. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Yayınları – Radyasyon Güvenliği
    6. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Yayınları – Radyasyon ve Radyasyondan Korunma, Istanbul, 1999
    7. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Yayınları – Günlük Yaşantımızda Radyasyon
  •  


Radyasyonun Canlılara Etkisi

01 Nis 2009

Radyasyonun Canlılara Etkisi
Uzayda saniyede yaklaşık 300.000 km gibi çok yüksek hızlarla hareket eden bu ışınlar kolaylıkla insan vücuduna nüfuz edebilir ve vücudu oluşturan biyolojik hücrelere hasar verebilirler. Ayrıca, bu ışınların hücrelerin kimyasal yapılarını değiştirmeleri de mümkündür. Özellikle elektrik yüklü ışınlar saniyenin binde biri gibi çok kısa süre içinde hücre moleküllerini parçalayıp iyonlarına ayrıştırabilirler. Bununla birlikte, etrafta bulunan diğer hücreleri de fizyolojik görevlerini yapamaz duruma getirebilirler. Bütün bunların sonucunda radyasyona maruz kalan bir hücre ya ölür veya işlevini yitirir. Aslında az sayıda hücrenin ölmesi önemli değildir. Çünkü, normal yaşamda yıpranan hücrelerin ölümü ve yerlerine yenilerin doğması doğaldır. Ancak, yüksek radyasyon sonucu çok sayıda hücrenin aniden ölmesi veya normal çalışmasının bozulması canlının sağlığını önemli ölçüde etkileyecek bir olaydır.
Hayati önemi fazla olan dokularda (kemik iliği, dalak, kan ve üreme hücreleri) radyasyonun etkisi daha erken görülür. Çünkü, bu hücreler daha çabuk çoğaldığından bir hücredeki hasar, sakat doğan yeni hücrelerle çığ gibi büyür. Bu ise uzun bir zaman dilimi içerisinde her an bir tümör olarak sonuçlanabilir. Radyasyonun kanserojen etkisi bu şekilde ortaya çıkmaktaydı.
En büyük tehlike ise hücre çekirdeği içindeki DNA’ların bozulmasıdır. DNA’lardan oluşan kromozomların yapılarının değişmesi, taşıdığı sırların kaybolması ve yeni genetik yapılı hücreler haline dönüşmesi sonucunda ebeveyne benzemeyen yeni bir genotip ortaya çıkar. Bu farklılaşmaya mutasyon adı verilir. Eğer bu durum, bireyin üreme hücrelerinde gerçekleşirse radyasyondan kaynaklanan bu değişiklik gelecek nesillere de aktarılır.
Yüksek dozda radyasyona maruz kalmış bireylerde görülebilecek başlıca hastalıklar şunlardır: Kanda ve kan yapan organlarda tahribat (anemi, lösemi), ciltte ateş yanığını andıran yaralar, gözde katarakt, kısırlık, kanser ve kalıtımsal bozukluklar…
Bir insan vücudunun kısa bir süre belirli bir radyasyon dozuna maruz kalması sonucu görülebilecek rahatsızlıklar ise kişiden kişiye değişebilir. Ancak, bu rahatsızlıkların genel özellikleri şu şekilde özetlenebilir:
50 rem gözlenebilir bir biyolojik etki meydana getiren en küçük radyasyon dozudur. Bu doz kandaki akyuvar sayısında geçici bir değişiklik meydana getirir.
100 – 200 rem arasında radyasyona maruz kalan bir insanda 3 saat içerisinde kusma ile birlikte yorgunluk ve iştahsızlık görülür. Bu tür hastalarda bir kaç hafta içinde iyileşme gözlenir.
300 rem radyasyon dozuna maruz kalan kişilerde 2 saat içinde kusma ve halsizlik başlar. Yaklaşık 2 hafta sonra ise saçlar dökülmeye başlar. Bir ay ile bir yıl arasında bu kişilerin %90’ı iyileşir. Vücut tarafından alınan radyasyon dozunun artmasıyla gözlenen etkiler daha belirgin ve ciddi olmaya başlar.
400 rem radyasyon dozuna maruz kalan kişilerde bir kaç saat içerisinde başlayan bulantı ve kusma dönemini iştahsızlık, halsizlik, ateş ve saç dökülmesi izler. Yaklaşık iki hafta sonra ağızda iltihaplanma görülür, ishal ile birlikte hızlı kilo kaybı başlar. Bu dozda radyasyona maruz kalan fertlerin %50’si 2 ile 4 hafta içinde ölür.
Doz 600 rem’e çıktığında ise ölüm oranı %90’a çıkar. Kalanların iyileşmesi ise çok uzun süren tedaviler gerektirir.
Radyoaktif ışınların zararları yanında bir çok yararları ve kullanım alanları da mevcuttur.